60 Yıllık ülkemiz turizm yaşamımızın neredeyse 45 yılını dolu dolu yaşadım. İçinde oldum! mu demeliyim, içime mi işledi !demeliyim ,bunu bilemiyorum ama hep gözledim, takip ettim, büyümeyi yıl yıl yaşadım.
Turizmde gözümü açtığım yetmişli yıllarda bir milyonu bulmayan turist sayısı, 6-7 yüz milyon dolarlık bir gelirimiz, topu topu 6 bilemedin 7 adet 5 yıldızlı otelimiz vardı. İstanbul Hilton, İntercontinental, İzmir Efes, Bursa Çelik Palas, Ankara Büyük Ankara ve Antalya’da Talya.
Talya ve İntercontinental hariç hepsi Emek inşaat, yani Emekli sandığı kuruluşuna ait binalar.
1984 yılında turizm teşvikleri ile birlikte otel yatırımları, beraberinde betonlaşma ile birlikte tüm yurdu sarıverdi.
O yatırım hızı hala konaklama sektöründe sürmeye devam ediyor.50 yılda 5 yıldızlı otel sayısı 140’a katlandı, sadece Antalya ilimizde İspanya’nın sahip olduğu tüm 5 yıldızlı otellerden daha çok var.
Halbuki değişen ihtiyaçlar, değişen moda eğilimlerinden daha da önemlisi, dünyada yaşanan ve dünyayı tehdit eden ekonomik bunalımın artmasıyla ,kısalan tatil mesafeleri, kısalan tatil süreleri, tatil talebinin azalması, içe ,yöreye dönmesi ,ekonomik nedenlerle yurt dışı seyahatlerinde kısıntıya gidilmesi ,daha ucuzun tercih nedeni olması , gibi nedenler ve önlemler ile birlikte iklim değişiklikleri neticesinde talebin göreceli olarak azalması, yakında dünyanın çeşitli bölgelerinde tetiklenecek savaş ortamlarının tam tam sesleri, göçmenlerin yoğunlaşan hareketleri dünyada olduğu gibi bizi de zora sokacaktır.
Talebin sayı olarak azalması yanında, geceleme sayısı olarak da azalıyor olması, başta konaklama sektörü olmak üzere tüm turizm bileşenlerini etkilemekte olup, ağırlaşan koşullarda etkilemeye devam edecektir.
Otellerimiz, iyi güzel hoş, birbirinden güzel olsa da yeterli talep olmasa da inşaat yatırımları devam ettiği sürece, birisi bu işe dur demeyecekse, her mevcut yatırım, yeni girenler ile birlikte daha da zora girecektir.
Mevcut yatırımları koruma görevi devletin turizm politikaları ile sağlanır. Bu konuda sektörün bir talebi var mı? Bunu duymadım. Arada bir bazı otel sahiplerinin konu ya ilişkin yakınmalarını duysam da, genelin sessizce durumu seyrettiğini görüyorum.
Pazarlamasını çok iyi yapan bir avuç otel dışında çoğunluk yeni yatırımların baskısı ile fiyatlarını düşürmekte, ancak daha ucuzu vererek, uzun süre boş kalarak ,yenileme yapacak mali gücü bulamadan, dünyadaki rakipleri döviz bazında %1 ile kredi alabilirken, bizim otelcilerimiz aynı döviz borçlanmasını en az %10 ile yapabildiğinden rakipleri ile rekabet edemez duruma düşmekte, yok pahasına, elden çıkartmayı tercih edecek noktaya gelmektedir.
O bölgedeki, kasaba ya da kentteki doluluk oranları %80 gibi bir noktayı aşmışsa yeni yatırıma ihtiyaç duyuluyor demektir.
Ülke bazında doluluk oranlarımız yıl boyu ortalaması %50 civarında olmasına karşın fütursuzca turizm teşvikleri ile yeni otellere arazi tahsisleri verilmekte, teşvikler aktarılmakta, inşaatlar dikilmektedir.
Herhalde bir akıl tutulması söz konusu demekten başka bir gerekçe bulamıyorum. Buna birilerinin dur demesi için, birilerinin herhalde talep etmesi gerekir. Böyle bir talep neden yok, bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bir başka ülkede mi yaşıyorum, ya da dünyayı bırakın, kendi ülkelerinden mi ,kendi sektörlerinden mi haberleri yok diyorum.
Hayali hedefleri gerçekmiş gibi var sanıp, yatırım yapanlara bu yazdıklarımız boş laf gibi gelebilir. Yatırım yapanların hadi üçü beşi aptal, bilgisiz, öngörüsüz, hepsi mi öyle!!! diye sorabilirler.
Türk turizmi kan kaybediyor, gelir kaybediyor, 45 sene önce 8 kişilik öğrenci yurdundan devşirme binaların odalarında yatak ve bir örtü dışında hiçbir şey sunmadığımız hostellerde (sıcak su sabah akşam 2 saat, duş tuvalet dışarda ,a/c radyo, tv, internet, kahvaltı yok) kişi başı 3 dolardan bir odadan 24 dolar alırken, bu gün 15-20 m.kare odalarda iki kişiden duş tuvalet, internet, a/c, wifi ,kahvaltı dahil 30-40 dolar alıyorsak ki, 1970’lerin 1 usd’si bu günün yaklaşık 6 usd değerindedir, biz arz talep dengesinin kaybolması nedeniyle turizmden ciddi para kaybediyoruz demek yanlış olmaz.
Airbnb konusu çok önemlidir. Dünyadaki konaklamalar Airbnb odalarında her yıl müthiş düzeyde artıyor.
Otellerin maliyetlerinin olağanüstü yükselmesi, rekabet ya da talep eksikliği nedeniyle fiyatların düşmesi sonucu otelcilik sektörü borçlanmakta, borçlarını ödeme güçlüğü çeker noktaya gelmekte, bu da sektörü kaosa sürüklemektedir.
Dünyada ve Türkiye’de ekonomik kriz Airbnb ürünlerine talebi artırmakta, yarın bırakın yeni otelleri açmayı, mevcudu yenileyemediğimiz için ülkeyi oteller mezarlığına çevirme sıkıntısın yaşayacağız.
ÖNERİM;
Bilimsel verilere ve istatistiklere dayanılarak yatak kapasitesi mutlaka sınırlanmalı, yeni yatırımlar belli geceleme sayısı ve her kategoriye göre düzenlenecek taban gelire göre bu sınırlama yasal ve idari olarak getirilmelidir.
Her biri otel , oteller sahibi turizm yatırımcıları, dernekleri gibi kuruluşların sahipleri eminim bu tabloyu görüyorlardır. Yan yana iki kasabın bile ‘’ ihtiyaç yok, böyle bir talep de yok! ‘’ gerekçesiyle haksız rekabete yol açmaması için açılamadığı Batı Avrupa ülkelerini sanırım örnek almak kimsenin aklına gelmiyor herhalde.
Belki 3-5 yöneticinin işi şu ya da bu nedenle iyi olabilir. Ama genele baktığımızda durumu anlamak için otelci olmaya da gerek yoktur.
Online diye adlandırılan satış kanallarına verilen komisyonlar en a %15 den başlamakta, %50’lere kadar çıkmakta, asıl gelir yurt dışına gitmektedir. Ticaret bakanlığına başvurup diğer ülkelerde olduğu gibi komisyon oranlarının % 8-12 oranında olması talep bile edilmemektedir.
Devlet olarak bu tür sınırlamaları getiremez, sektör olarak da bunları talep edemezseniz, bunu yapmakta gecikirseniz, otel sektörümüze geçmiş olsun demekten başka çaremiz yoktur.
Latest posts by Deniz Tüfekçi (see all)
- Turizm özgürlüğün elbisesidir, gıdası demokrasidir. - 17/07/2024
- BAD-EL HARAB-ÜL TÜRSAB - 11/02/2024
- Tarihe saygı - 29/01/2024