Mevlevi sofrası, 7-17 Aralık 2024 tarihleri arasında Matbah Restaurant’ta misafirlerini ağırlıyor. Bu özel etkinlikte, Mevlana felsefesine ve Osmanlı saray mutfağına ait lezzetler bir araya geliyor. Geleneksel Mevlevi mutfağının en özel örneklerini sunan bu etkinlik, konuklarına hem lezzet hem de manevi bir yolculuk vadediyor.
Mevlevi mutfağı, tasavvufun derin anlamlarını yansıtan bir gastronomi anlayışıyla şekillenmiştir. Sadece lezzetli yemekler değil, aynı zamanda şükür, saygı ve topluluk ruhu bu mutfağın temel taşlarıdır. Bu anlayışın en büyük simgelerinden biri olan “Hamdım, piştim, yandım” sözü, insanın olgunlaşma sürecini temsil ederken, Mevlevi sofrasındaki yemeklere de bu felsefe yansıtılır.
Dervişlerin Sofrası: Lezzet ve Maneviyatın Buluşması
Mevlevi sofrası, yalnızca bir yemek yeme ritüeli değil, aynı zamanda bir ibadettir. Sufiler, her lokma için şükreder ve sessizlik içinde yemek yerler. Sofra adabı, yemeklerin hazırlanışından sunumuna kadar belirli ritüellerle gerçekleştirilir. Yemek duasıyla başlayan bu deneyim, sofraya katılan herkesi manevi bir yolculuğa çıkarır.
Matbah Restaurant, bu kadim geleneği modern bir dokunuşla sunuyor. Yemekleri hazırlarken kullanılan tarifler, Mevlevi mutfağının en önemli kaynaklarından biri olan Nevin Halıcı’nın eserlerine dayanıyor. Bu sayede, konuklar orijinal lezzetlere en yakın tatları deneyimleyebiliyor. Menünün başlıca lezzetleri arasında Buğdaylı Balık Çorbası, Gül Yapraklı Semizotu, Tarçınlı Kuzu Gerdanı ve Mevlevi Pilavı gibi yemekler bulunuyor. Bu lezzetlerin vazgeçilmezi olan tatlı seçenekleri arasında ise Badem Helvası öne çıkıyor.
Aşçıya Saygı
Sufizm, yani tasavvuf öğretisinde ‘mutfak’ çok önemli bir yer tutar. Dervişlerin eğitimlerine başladıkları yerdir burası. Amaç, sadece yemek pişirmeyi değil, aynı zamanda doğanın olağanüstü çabalarla insanlığa sunmuş olduğu yiyeceklere karşı saygı duymayı öğrenmektir. Yiyeceklerin en verimli, en uygun şekilde kullanımına ve tüketimine büyük önem verilir, işte bu yüzden, aşçılık Mevlâna zamanında en çok itibar edilen meslekti; hatta ruhani anlamda bir makamdı. Mevleviler, yüce yaratıcının sunmuş olduğu nimetleri büyük hünerle pişirdikleri ve kulların beslenmesine aracılık ettikleri için aşçılara büyük saygı göstermişlerdir. Bu hürmetin en büyük ispatı, Mevlâna’nın çok sevdiği aşçısı Ateş-baz Veli (ateşle oynayan ermiş kişi) öldüğünde, onun adına bir türbe yapılmasıdır. Dünyada adına türbe inşa edilen belki de tek aşçı olan Ateş-baz Veli’nin hazretleridir.
Her Lokma için Şükran
“Somat” (sofra) adabına da büyük önem veren sufiler, günde iki kez yemek yerler. Öğlen ve akşam… Sofrayı can’ lar (mürid) hazırlar. Tuz, yemeklerde törensel ifade taşır. Yemek onunla başlar, onunla biter. Hazırlıklar bitince, yemeğin yenmesine gelir sıra. Kazancı Dede, kazanın kapağını açınca, can’ lar kazanı ocaktan alırlar. Kazancı Dede’nin duası ile yemek daveti duyurulur. Elleri önde bağlı duran sufiler, kapıya gelince başlarını eğerek selamlaşır ve sofraya geçerler. Şeyhin katılımı ve duası ile yemeğe başlanır. Yemek esnasında kesinlikle konuşulmaz. Mevlevilerde yemek faaliyeti adeta bir ibadet halidir; yemek yerken kendilerine nasip olan lokmalar için devamlı şükrederler. Yemeğe topluca başlandığı gibi topluca bitirilir.
Osmanlı Saray Mutfak sanatını yaşatan Matbah Restaurant özenle seçilmiş ve aslına uygun olarak hazırlanmış Mevlevi Mutfağının eşsiz ve zengin lezzetlerini içeren MEVLEVİ SOMADI menüsü ile misafirlerini bekliyor.