Rodos, İstanköy ve Onikiadalar Türk Kültür ve Dayanışma Derneği ile Avrupa Halkları Federal Birliği (Federal Union of European Nationalities – FUEN) tarafından ortaklaşa düzenlenen ‘Uluslararası Rodos İstanköy Türkleri Sempozyumu’ 22-23 Kasım tarihlerinde İzmir’de yapıldı..
Fuar Kültürpark Gençlik Tiyatrosu Salonu’nda düzenlenen sempozyumda iki günde toplam 5 oturum gerçekleştirildi. Türkçe / İngilizce simultane çevirinin yapıldığı, ilk üç oturum dilinin İngilizce, diğer iki oturum dilinin ise Türkçe olduğu oturumlarda, Türk ve yabancı uzman konuşmacıların sunduğu bildirilerin tamamlanmasının ardından Selçuk, Efes ve Meryem Ana’ya bir gezi düzenlendi. Sempozyuma katkı koyanlara teşekkür plaketi takdim edildi..
‘Ege’nin iki kıyısında yaşamakta olan halkların dostluktan başka çaresi yoktur’ tezinin savunulduğu sempozyumda; Rodos ve İstanköy’de yaşamakta olan soydaş ve akrabaların Türk kültürel kimliğiyle varlığını sürdürmesi konusundaki çalışmaların Türk – Yunan dostluğu karşıtı olmadığı, genel anlamda iki yakadaki kültürlere sahip çıkılmaması durumunda ise bu kültürlerin yok olacağı, 21. asırda insanlara zorla bir şeyi kabul ettirmenin mümkün olmadığı, bu açıdan Yunanistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin gerçekçilik temelinde olması gerektiği, sorunların açık yüreklilikle ortaya konulup, çözüm için tezler üretilmesi, nihayetinde bu tezlerin birbirleriyle örtüşebilmesi için tarafların azami gayret göstermesi, bu hassas konunun ancak bu yaklaşımla değerlendirilmesi durumunda kalıcı bir çözüme ulaşılabileceğine vurgu yapıldı.
YUNANİSTAN’DAKİ TÜRK VARLIĞI BATI TRAKYA İLE SINIRLI DEĞİL
Sempozyumun ilk günü Rodos, İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’nın açılış konuşmasıyla başladı. Prof. Dr. Kaymakçı, bu sempozyumun Rodos ve İstanköy Türkleri üzerine yayınları olan uzmanların dışında, yabancı bilim insanlarının da bildirileriyle katıldığı ilk sempozyum olduğuna dikkat çekerek, “Dünya kamuoyunda Yunanistan’daki Türk varlığının Batı Trakya ile sınırlı olduğu algısı var. Oysa Rodos ve İstanköy’de yaşayan ve sayıları 6 bin’i geçen bir Türk nüfus da bulunuyor. 1996 yılında kurulan İzmir merkezli derneğimiz, bu adalarda yaşayan Türklerin sesini duyuruyor. Dernek olarak, ‘Federal Union of European Nationalities (FUEN) / Avrupa Halkları Federal Birliği’nin üyesiyiz. Bilindiği üzere, FUEN, Avrupa’da “You Are Not Alone-Yalnız Değilsiniz” şiarıyla ulusal azınlık haklarını savunan bir sivil toplum örgütü olarak görev yapmaktadır. Bu sempozyumu da FUEN ile birlikte organize ettik, kendilerine teşekkür ediyorum” diye konuştu.
İkinci olarak kürsüye gelen FUEN Türk Azınlık Toplulukları Çalışma Grubu Başkanı Halil Habinoğlu, sempozyumun başarılı bir organizasyon olduğunu vurguladığı konuşmasının ardından moderatörlüğünü Doç. Dr. Fırat Yaldız yaptığı I. Oturum’un konuşmacıları Prof. Dr. Metin Ekici, FUEN Başkanı Dr. Lorant Vincze, Dr. Tamara Hoch birer sunum yaptılar.
DİL, ORTAK GEÇMİŞ VE İNANÇ KARŞIMIZA KÜLTÜR OLARAK ÇIKAR
Prof. Dr. Metin Ekici ‘İstanköy Türklerinde Kültürel Kimlik ve Aidiyet’ konulu sunumunda; kimliğin, toplumsal bir varlık olan insanın kendini tanımlama ve ait olma ihtiyacından doğan bir kavram olduğunu, kimliğin oluşmasını ve canlı tutulmasını sağlayan ögeler olarak dil, ortak geçmiş ve inancın ise, karşımıza kültür olarak çıktığını vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kültür, şüphesiz insanın toplumsal bir varlık olmasının doğal sonucudur. Kimlik bu bakımdan kültürden ayrı değerlendirilemez. Aynı zamanda kültür, kimliğin sürdürülmesinde de önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ada Türkleri kimliklerini ve aidiyet duygularını, Türkiye ile olan kültürel bağları, tarih, dil ve din ortaklıkları ile beslemiş ve günümüze kadar canlı tutmuştur. Nesilden nesile aktarılarak, geleneklerin devamlılığı sağlanmıştır. Oniki Ada Türkleri üzerine çalışmalar yapan Bahadır Selim Dilek’in ifadesiyle ‘Ege’nin Unutulan Türkleri’, dillerini, dinlerini ve kültürlerini unutmamakta, sahip çıkmaya çalışmaktadırlar. Oniki Ada Türklerinin azınlık haklarına kavuşması, yerel kimliklerin sürdürülmesi ve korunması bakımından günümüz dünyasında oldukça önem taşımaktadır. Yunan hükümeti bu konuda gereken hassasiyeti göstermelidir.”
AVRUPA’DA 60 AZINLIK DİLİ VAR
Dr. Lorant Vincze ‘Avrupa’da Azınlık Hakları Mücadelesinde Bir Öncü Kuruluş: FUEN’ konulu sunumunda, FUEN’in 70 yıl önce kurulduğunu, 30 ülkeden 100’ün üzerinde üyeleri olduğunu belirterek, “Özellikle yaşanan savaşlar nedeniyle Avrupa’nın tüm coğrafyasında etnik gruplar mağdur oldu. O yıllarda bazı devletler azınlıkları yok etmek için her türlü yasa dışı yollara başvurdu. FUEN çoğunluk ile azınlıklar arasında diyaloğu sağlamak amacıyla 70 yıl önce kuruldu. Görevimiz hükümetleri tatmin etmek değil, azınlık haklarını savunmaktır. Finlandiya’da İsveççe konuşan halkların da, Romanya’daki Macar kökenlilerin de, zamanında Batı Almanya’da haksızlığa uğrayan tüm azınlıkların da haklarının savunucusu olduk. Bu coğrafyada ise ne Türkiye, ne de Yunanistan dil konusundaki konvansiyonu imzalamadı. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Bazı kişisel azınlık haklar tanınırken, bazı haklar komple yok sayılıyor. Avrupa Birliği azınlıkların durumunda iyileştirme yapabilir. Bu konuyu resmi olarak AB’nin gündemine taşımak istiyoruz. Çünkü AB uluslar ötesi bir topluluk olduğundan azınlıklara karşı daha esnek. Bugün AB’de 60 azınlık dili var. ‘Azınlık Güvenlik Paketi’ kapsamında bütün bu dillerin de fonlanmasını istiyoruz. Çünkü bu insanlar dillerini konuşabilmeyi ve yaşadıkları ülkeleri evleri gibi görmelerinin sağlanmasını istiyorlar. Azınlıklar diğerleri ile eşit olduğunu hissetmeden olmaz. Yani kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak hissetmemeli. Biz de asimilasyona karşı bu talepleri destekliyoruz. Nisan 2018’de 1 milyon 319 bin imza topladık, artık yasal düzenlemeler yapılmasını istiyoruz. Diyalog kurma açısından çok şey başarabileceğimize inanıyorum” diye konuştu.
ULUSAL YASALAR, AVRUPA ENTEGRASYONUNA UYGUN DEĞİL
İlk oturumun üçüncü konuşmacısı Dr. Tamara Hoch ise kendisinin İsveç vatandaşı olduğunu, doktorasını Dakimarka’da verdiğini, şu anda ise Almanya’da çalıştığını söyledi. ‘Ulusal Azınlık Olarak Meşru Kabul Edilen Avrupalılaşma: Yunanistan’daki Türk Toplumu’ konulu sunumunda, öncelikli olarak yapılması gerekenin, ulusal yasalarda Avrupa entegrasyonunun sağlanması olduğunu, günümüzde ulusal yasaların yüzde 80 oranında bu entegrasyonu içermediğini vurguladı.
II. VE III. OTURUMLARLA SEMPOZYUMUN İLK GÜNÜ SONA ERDİ
Sempozyumun ikinci oturumuna Prof. Dr. Metin Ekici moderatörlük yaparken, Doç. Dr. Ali Dayıoğlu ‘Rodos ve İstanköy Türklerinin Uluslararası Antlaşmalarla Belirlenmiş Hakları’ konulu, Uluslararası Sınır Tanımayan İnsan Hakları(HRWF) Direktörü Willy Fautre ‘Yunanistan Yönetiminde Rodos ve İstanköy’de Türk Etniği’ konulu ve Dr. Ali Hüseyinoğlu ise ‘Yunanistan’da Batı Trakya Müslüman Türklerinde Etnisite, Din, Eğitim Sorunları’ konulu birer sunum yaptılar. Doç Dr. Tuncay Ercan Sepetçioğlu günün üçüncü ve son oturumunda moderatörlük yaparken, Doç. Dr. Fırat Yaldız’ın sunumu ‘Azınlık Hakları ve İnsan Hakları Bağlamında Yunanistan’da (Batı Trakya ve Oniki Adalar) Türk Toplumu’ üzerineydi. Doç. Dr. Cihan Özgün ise ‘Oryantalizmin Hayal Kırıklığı – Rodos ve İstanköy’ konulu bildirimini sundu.
IV. OTURUMDA KÜLTÜREL AİDİYET, EDEBİYAT, ŞENLENDİRME POLİTİKALARI VE MİMARİ ESERLER KONUŞULDU
Sempozyumun ikinci gününde ilk oturuma Doç. Dr. Cihan Özgün moderatörlük yaptı. Prof. Dr. Metin Ekici ile Arş. Gör. Gökçe Emeç ‘Rodos ve İstanköy Türklüğünde Kültürel Aidiyet Sorunu’, Prof. Dr. Oğuz Karakartal ‘Rodos Türklerinin Kültürel Aidiyeti: Adada Eski Yazı-Türkçe Kültür ve Edebiyat’, Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran ‘Rodos ve İstanköy Türklüğünde Kültürel Aidiyetin Kökenleri: Adaların Fethinden Sonra Şenlendirme Politikaları’, Dr. Neval Konuk ise ‘Rodos ve İstanköy’de Osmanlı-Türk Mimari Eserlerinin Bugünü’ konulu birer sunum yaptılar.
BU ÇALIŞMALARIMIZ ASLA TÜRK – YUNAN DOSTLUĞU KARŞITI DEĞİLDİR
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’nın moderatörlüğünü yaptığı sempozyumun son oturumunda Doç. Dr. Nuri Karakaş ‘Lozan Görüşmelerinde Ege Adaları’, Doç. Dr. Olcay Pullukçuoğlu Yapucu ‘Akdeniz’de Suç ve Ceza’nın Ortak Mekanı Rodos’ ve FUEN Görevlisi Ozan Yücesoy ‘Yunan İlköğretim Kitaplarında Türk Kimliği Algısı’ konulu sunumları gerçekleştirdiler. Moderatör Prof Kaymakçı yaptığı sempozyum kapanış konuşmasında tüm katılımcılara ve başta FUEN ve İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere kendilerine destek veren kuruluşlara teşekkür etti. Prof Kaymakçı’nın sempozyum sonuç bildirgesi olarak ifade ettiği görüşleri şöyleydi:
“Defalarca söylediğimiz gibi bizim amacımız; ‘Ege’nin iki kıyısında yaşamakta olan halkların dostluktan başka çaresi yoktur’ tezidir. Bunu çok önemsiyoruz. Rodos ve İstanköy’de yaşamakta olan soydaş ve akrabalarımızın Türk kültürel kimliğiyle varlığını sürdürmesi konusundaki çalışmalarımız, asla Türk – Yunan dostluğunun karşıtı değildir. Çünkü her iki kıyıda yaşayan insanların temel sorunu insanlık sorunudur. Yani kendi kültürel kimliklerini geliştirmek ve korumak durumundadır. Bu açıdan Yunanistan ve Türkiye arasında var olan ilişkilerin gerçekçilik temelinde olması gerekiyor. Evet, çok önemli sorunlarımız var, ama artık 21. asırda yaşıyoruz. Bu asırda insanlara zorla başka bir şeyi kabul ettirmek mümkün değil. O zaman karşılıklı ilişkilerimizde, sorunlarımızı çok açık yüreklilikle belirteceğiz, çözüm için tezler ileri süreceğiz. Elbette bu tezler örtüşmeyebilir ama başka çaremiz yok. Yineliyorum, Ege’nin iki kenarında yaşamakta olan insanların dostluktan başka çareleri yoktur. Kültürlerimiz de bir ölçüde benzerlik gösteriyor, çünkü iç içe geçmiştir. İki yakadaki kültürleri koruyamazsak bu kültürler yok olacaktır. Dünyada bir kültürün yok edilmesi kadar insanlıkdışı bir şey yoktur. Bunun böyle değerlendirilmesini istiyoruz. İsteğimiz bu kadar basit. Tüm katılımcılarımıza ve bildiri sunan bilim insanlarına içtenlikle teşekkür ediyorum.”
Oturumların sona ermesinin ardından katılımcılar Selçuk, Efes ve Meryem Ana turuna katıldılar. Bu topraklarda nice medeniyetlere ev sahipliği yapmış, binlerce yıl öncesinden gelen ortak tarihi miras hakkında bilgi aldılar. (Fulya Omaç / Çeşme)